GÜZEL SANATLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ


Türkü

Türkü, halk mûsikîmiz ile âşık mûsikîsinde olduğu gibi şiir olarak da Türk Halk Edebiyatı’nda en çok kullanılan bir nazım şekli olmuştur. Tıpkı koşma ve destana benzeyen klâsik dörtlükler şeklinde, ancak değişik hece kalıplarıyla söylenmiştir. Türkülerin son mısraları genellikle her dörtlüğün sonunda tekrar eder. Gerek sanat, gerekse halk mûsikîsinde ve halk şiirinde en değişken şiir ve beste şeklidir. Bu açıdan halk edebiyatının klâsizmine uymaz. Aslında bir terennüm şiiri olduğundan coşkun duyguların şiirin kalıbına sığmadığı şeklinde de düşünülebilir. Bu sebeple tekrar eden son mısralar bestelerde türlü kalıplara dökülür. Şâir demek istediğini bu mısralara sığdıramamışsa, dörtlüklere beşinci ve altıncı mısraları eklediği gibi, bazen de bu ekler daha artarak üçlü ya da dörtlü nakaratlar şekline dönüşebilir. Bu özellik, bir halk şâiri olan Tanburî Mustafa Çavuş’un şiirlerinde çok belirgin bir özellik gösterir.

 

Türkülerin şâirlerinin bilinenlerinin olduğu gibi, besteleri gibi çoğunlukla sözleri de anonimdir. Aşk, bir teşebbüse engel oluş, sıla hasreti, tabiat güzellikleri, sevgiliyi senbolize eden turna, ceylan, âhû v.b. kavramlar konu olarak seçilmiştir. Taşlama niteliğinde olanları da vardır. Çoğunlukla 11 ‘li hece kalıbı ile söylenmekle birlikte kesin bir vezin sınırlaması yoktur. Ancak 17. yüzyıldan kalma ve Köroğlu şiirlerinde 8’li hece ile söylenen şekillerine rastlanır. Beste düzeni içinde asıl şiirle ilgisi bulunmayan "hey, de, aman v.b." gibi tamamlayıcı sözcük ve hecelerin eklendiği olur. Klâsik üslûp kazanarak âşık mûsikîsi içinde yerini almış ve günümüze gelebilmiş örneklerin hepsi, diğer formlar unutulduğu için, türkü çatısı altında toplanmıştır. Bu gibi eserler sanat mûsikîmizin etkisi altına girerek şekil değiştirmiş, değişik bir karakter kazanarak halk mûsikîsi tavrından uzaklaşmıştır. Bunun tam tersine bunlar bilhassa 19. yüzyıl klâsik bestekârları üzerinde etkisini kuvvetle hissettirmiştir.

 

Şiirde olduğu gibi beste şekillerinde de belirli bir düzeni yoktur; teknik yapıları birbirinden çok farklıdır. Makam ve ritm çeşitliliği açısından diğer formlara benzemez. En çok uşşak, hicaz, bayati, bayatı araban, muhayyer, tahir, gerdaniye, karcığar, nadiren muhayyer kürdî, Rumeli türkülerinde eve, nikriz, mahûr, zâvil makamları kullanılmıştır. Türküler bağımlı bir beste türü olmadığından belirli ve kurallı bir melodik yapıya sahip değillerdir. Ancak, bestelerinde özentisiz bir samimiyet dikkati çeker. Eserin belkemiğini teşkil eden makamın seyir özelliklerine uygunluk var ya da yoktur. Meselâ, uşşak makamından bestelenmiş olan bir türkü gerdaniye makamına benzeyen bir seyir özelliği gösterebilir. Bunun gibi bazen de bir beste bütünlüğü içinde tek ve çift zamanlı usûllerin arka arkaya kullanıldığı olur. Halk mûsikîmizde icrâ edilen "Misket" türküsünün kürdili hicazkâr makamındaki örneğinde olduğu gibi melodik kuruluş aynı, fakat tonalite farklıdır. (Nota:59=123, Nota:60=123, Nota:61=12, Nota:62,  Nota:63=12, Nota:64, Nota:65=12, Nota:66, Nota:67, Nota:68, Nota:69, Nota:70=12, Nota:71=12, Nota:72=12)

 

Rumeli türkülerine gelince, bu grup altında toplanan eserler beş yüzyılı aşkın bir Rumeli yaşantısının özeti gibidir. "Serhad" denince hep Avrupa ülkeleri ile ilgili sınır boylan akla gelmiştir. Bu sebeple bu türkülerin bir bölümü "Serhad Türküleri" adı altında toplanmıştır ki, bugün "Kahramanlık Türküleri" olarak anılmaktadır. Hepsinin konusu kahramanlık, savaşlar, düşmandan alman ya da düşmana kaptırılan ülke ve şehirlerle, bu şartlar altında gelişen gönül maceraları ile bütünleşir. Üslûb ve ifadelerinde yiğitliklerle duygusallıklar yan yana gelmiştir. Tuna nehrinin Rumeli’ndeki Türk toplumunun ve Türk askerinin hayatında unutulmayan hatıraları vardır. Bunun için bu grup Rumeli türküleri "Tuna Türküleri" adı ile anılır. Bu türkülerde de elden çıkan kaleler, Tuna boylarına serpilmiş ve sık sık el değiştiren şehirler, buralarda yaşanan mutluluklar ve pişmanlıklar, aşklar, hasret ve umutsuzluklar gibi türlü beşerî duygular en mükemmel bir şekilde ifadesini bulmuştur. Bu türlerin bir bölümü İstanbul folkloru içinde eriyerek kimlik değiştirmiştir. Bir bölümü ise, tıpkı Anadolu türküleri gibi, daha değişik konuları içerir. İşlenen olaylar ya da duygular olayın geçmiş olduğu yerlerin adı anılarak besteye bağlanmıştır.

 

Rumeli türkülerinin ilk derlemesi udî Nevres Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. Geniş çaplı ikinci derlemeyi ise tanburacı Osman Pehlivan, Muzaffer Sarısözen ve Kemal Altınkaya yapmıştır. Bu derlemelerin bir kısmının notaları TRT Müzik Dairesi Başkanlığı arşivinde bulunuyor. Halk mûsikîsi derleme çalışmaları sırasında da pek çok Rumeli türküsü derlenmiştir.

 

Beste tekniği, makamların seyir ve hareketi açısından bu eserler sanat mûsikîmize daha yakındır; az çok şehir havası ve üslûbu taşırlar. En çok eve, mahûr, hicaz, muhayyer, daha az muhayyer kürdî, tahir gibi makamlar ile ritm şekillerinden küçük usûllerin hemen hemen hepsi, bazen de devrituran usûlü kullanılmıştır. 19. yüzyı! İstanbul eğlence hayatında büyük ilgi ile dinlenen ve sevilen Rumeli Türküleri büyük bestekârlarımızı da etkileyerek, başta Dede Efendi olmak üzere ünlü isimler bazı "rumeli ağzı" eserler bestelemişlerdir. Yine bu tür eserlerin bazıları köçekçe takımlarına mal edilerek çalınıp söylenmiştir. Melodik cümleleri çok renkli ve hareketli olan saz mûsikîsi eserleri de vardır. Her tür mûsikîde olduğu gibi Rumeli türkülerinin de bir otantizm ve icrâ üslûbu vardır. Bugün bu özelliklerden uzaklaşılmasına rağmen, bazı bölgesel özelliklerini koruduğunu söyleyebiliriz. Başlı başına bir repertuvar oluşturan bu eserlerin çoğu gerçek bir beste niteliğindedir. (Nota:73=12, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99-a, 99-b, 100–101, 101–102, 102–103, 103–104, 105–106, 106–107, 108–109, 109–110, 110–111, 112–113, 113–114, 115_1, 115_2–116, 116–117, 117–2, 118–119, 119–120, 120–121, 122–123, 124, 125, 126–127, 127–2, 128, 129=12,130, 131, 132, 133, 134=12, 135, 136=12, 137=12 )